İLİŞKİLER VE ÇATIŞMALAR
Bir insan tek başına yaşayabileceğinden daha fazla mutluluk için bir başka insanı arar. Kişi istemese
de bir eş bulması için bilinç altı onu sürekli motive eder. Ergenlik dönemi ile beraber ilişkilerin provaları
yapılmaya başlanır ve daha sonra daha anlamlı ilişkiler kurularak hayat devam eder.
Biyolojik doğamız bize bir eş bulma konusunda yardım eder ancak bir eş bulduktan sonra yapılacaklar
konusunda iç güdülerimiz bize pek yardımcı olmaz. Çünkü iç güdülerimiz neslin devamını sağlamak
için görevlerini yapmış ve geri çekilmiştir. Gerisi de bize kalır.
Kadınlar ve Erkekler Birinden Ne İster?
Çoğu zaman cinselliğin, ilişkilerin kurulması ve devam etmesinde en büyük motivatör olduğu
düşünülür ancak bu pek doğru değildir. Her insanın her zaman bir ütopyası vardır. Örneğin ergenlik
çağında bir delikanlı kız veya erkek karşı cinsten cinsellik isteyebilir. Onun için hayatın en mutlu anı
cinselliği istediği bir şekilde doya doya yaşayacağı bir zaman dilimidir. Tek bir amacı vardır: bedensel
haz. Bunun için kendi kompleksleri ile boğuşur, kur yapma teknikleri öğrenmeye çalışır, cinsellik
hakkında sürekli çevresinden bilgi toplar. Doğru veya yanlış, bu bilgiler ve çabalar sonucunda bu
bedensel hazza ulaşır. Bir ilişki başlar. Ve bir insan ütopyasına ulaştığı zaman, belki de her arzusu için
aynı olan bir kural işlemeye başlar: Tamamen tatmin olan bir arzu bir üst seviyeye olgunlaşır.
Hepimiz kendimizden biliriz. İlişki içinde olduğumuz eşimizle cinselliği yaşadıktan sonra artık sıra
bunun güvence altına alınmasına gelmiştir. Eşimizin başka birisi ile bunu yaşamasını istemeyiz.
İçgüdülerimizin bizi içine attığı bu ilişkiler dünyasında her zaman farklı kavramlarla karşılaşırız.
Bedensel hazzın tatmini bizi güven duygusunu aramaya yöneltir. Güven hissini yaşamaya yönelik
arzumuz tatmin olduysa ilişki içindeki eşler artık daha farklı bir kavramın onları kendisine doğru
çektiğini fark ederler: Sevgi. Bu sevgi, cinsel isteğin biraz daha üstünde bir arayıştır. Belki de bu
"gerçek sevgi" denilen kavramın kendisidir. Sevgiyi yakalayan kişilerin bir süre sonra artık başka bir
ihtiyacı olur: Saygı.
Eşler birbirlerinden saygı ihtiyacı içine girerler. Kariyerlerine, işlerine, davranışlarına, güçsüzlüklerine...
Eğer bu katman da sorunsuz geçilir ise artık bu ilişki içindeki bireyler kendilerini gerçekleştirme
yolunda önemli bir adım atmışlardır. Ve sıra artık bu ilişkiden alınanlar ile yeni bir şey yaratmaya
gelmiştir: Çocuk.
Kişinin kendini gerçekleştirme arzusu, Hümanist Psikolojinin babası Abraham Maslow' a göre insanın
en üst seviyedeki arzularındandır. Bunu da başaran insan artık tekrar topluma katkı arzusu içinde
hayatının sonuna kadar huzurlu ve mutlu olarak yaşar.
Peki Sorunlar Nereden Kaynaklanıyor?
Bu durumda, hepimiz kendimizi gerçekleştirmek ve topluma katkıda bulunmak için uğraşıp duruyorsak,
ve ilişki kurmaya ve sürdürmeye bu açıdan ihtiyacımız varsa neden bu kadar sorun yağıyoruz?
Bunun başlıca nedeni her insanın ulaşmaya çalıştığı ütopyaların birbirinden farklı seviyelerde
olmasıdır. Genel bir deyiş vardır: Tok, açın halinden anlamaz. Gerçekten de farklı ihtiyaçlar içinde
olan insanlar birbirlerini anlamakta zorluk çekerler. Farklı ihtiyaç seviyelerinde olan çiftlerin yaşadığı
sıkıntılara aşağıda bir örnek verilmiştir.
Çiftin erkeği Ali, işten eve geç gelmektedir. Para kazanmak için çok çalışmaktadır ve ihtiyacı içinde
olduğu "kendisini ve ailesini güvence altına alabilmek" ihtiyacı nedeni ile çok çalışmasını son derece
doğal olarak görmektedir. Eve geldiğinde ise derinde yaşadığı bu güvensizlik eşine konsantre olmasını
engellemekte, sürekli ertesi günkü işlerini düşünmektedir. Eşi Fatma ise kocasının derindeki bu
güvensizliğini anlayamamaktadır, çünkü ailesinin ihtiyacı olan temel şeyin "sevgi" olduğunu
düşünmektedir ve kocası bu ihtiyacına cevap vermemektedir. "Kişisel sevgi" ihtiyacının bilincinde
olmadığı için eşinin çok çalışmasından rahatsız olduğunu düşünür. Ve bu rahatsızlık nedeni ile de
eşinin evde olduğu saatlerde küçük olaylardan bile kavgalar çıkmaktadır. Ali ise temelde duyduğu
kendi "aşırı güvensizliğin" farkında olmadığı için karısının bu tutumuna anlam veremez ve ayrıca eşinin
"ekonomik konulardaki duyarsızlığı" onu daha da güvensiz hissetmesine neden olur. Karşılıklı
"anlayışsızlık" suçlamaları içinde sorun daha da büyümeye devam eder.
Ne Yapılmalı?
Çoğumuz, yukarıda bahsettiğimiz bu ihtiyaçların bilinçli olarak farkına varmadan yaşamımızı
sürdürürüz. Bir şeyler bizi yuva kurmaya, iş bulmaya, arkadaş edinmeye, yatırım yapmaya,
paylaşmaya, sevmeye iter. Bizi nelerin motive ettiğini anlamamız her zaman gerekli değildir. Normal
çalışan bir arabanın nasıl çalıştığını merak etmeden istediğimiz yere gitmemiz gibi, ilişkimiz yolunda
gidiyorsa neden iyi gittiğini anlamaya çalışmayız. İlişkimizi ve hayatımızı mutlulukla yaşamayı
sürdürürüz. Ancak işler karıştığı zaman bu bilgiler bize gerekli olur. Ruh sağlığı profesyonelleri olarak
bu bilgiler bize kişilere yardımcı olmamızı sağlar.
İlişkiler içindeki tüm sorunlar eşler arasındaki "iletişim bozukluklarından" kaynaklanır. Bu cümle iddialı
gibi görünmesine rağmen her eş terapisinde kendisini kanıtlayan bir teoridir. İletişim bozuklukları ise
başlıca iki türlüdür:
1. Yanlış Anlamalar
"Seni seviyorum – Senden Nefret ediyorum"
2. Kavgalar
"Senden nefret ediyorum – Senden Nefret ediyorum"
Yukarıda verdiğimiz Ali ile Fatma' nın örneğinde bu bozuklukların her ikisi de vardır. Öncelikle Ali
yaşadığı güvensizliği net olarak eşine anlatamamaktadır. Eşi ve kendisi için GÜVEN duygusunu
ararken eşine SEVGİSİZLİK mesajı verdiğinin farkından değildir. Fatma ise SEVGİ arayışını eşine
ekonomik konulara DUYARSIZLIK olarak iletmektedir. Bir taraf "güven" bir taraf "sevgi" gibi iki güzel
duyguyu ararken sonuçta her ikisi de kavga etmekte ve kötü duygular yaşamaktadır. Bu durum "iyi
Niyetle Alınan Kötü Sonuçlar" durumuna iyi bir örnektir.
Ali'nin "sevgiyi" yaşamaya bir itirazı yoktur. Ancak bunun için önce kendisini "güvende" hissetmesi
gerekmektedir. Avukattan önce son çare olarak geldikleri terapi sırasında bu durumu eşine ilk defa
anlatmış ve yıllar sonra eşi onu ilk defa anlama olanağına kavuşmuştur. Fatma' ya kendisini güvende
hissedebilmesi için onun yapması gerekenleri anlatmış, eşi de bunları kolaylıkla yapabileceğini
söylemiştir. Eşinin aşırı çalışmasını kendisine ilgisizlik olarak yorumlamayan Fatma ise, bu konuda
eşine destek olmaya başlamış ve hatta birkaç kez onu işyerinden alarak beraber yemeğe çıkmışlardır.
Eşinin kendi kaygısına ortak olması ile güvensizlik yaşantısı hafifleyen Ali eve geldiğinde içindeki
sevgiyi daha rahat gösterir olmuştur. Ve sonuçta her ikisi de istediklerine ulaşmıştır.
Her türlü ilişki sorunlarında dikkat edilmesi gereken durum, her ikisinin de haklı nedenleri olabileceğini
kabul etmektir. En az bizim kadar karşımızdaki kişinin de haklı olabileceğini kabul etmek bizi daha
olgun ve üretken sonuçlara götürür. Aileyi bir sistem olarak düşünürseniz, bu sitemin parçaları olan
bireylerin herhangi birisinin tek başına kaybetmesi ya da kazanması durumunda sonuç aile için bir
kayıptır. Çözüm ise bireylerin beraberce kazandığı ara çözümlerdedir.
de bir eş bulması için bilinç altı onu sürekli motive eder. Ergenlik dönemi ile beraber ilişkilerin provaları
yapılmaya başlanır ve daha sonra daha anlamlı ilişkiler kurularak hayat devam eder.
Biyolojik doğamız bize bir eş bulma konusunda yardım eder ancak bir eş bulduktan sonra yapılacaklar
konusunda iç güdülerimiz bize pek yardımcı olmaz. Çünkü iç güdülerimiz neslin devamını sağlamak
için görevlerini yapmış ve geri çekilmiştir. Gerisi de bize kalır.
Kadınlar ve Erkekler Birinden Ne İster?
Çoğu zaman cinselliğin, ilişkilerin kurulması ve devam etmesinde en büyük motivatör olduğu
düşünülür ancak bu pek doğru değildir. Her insanın her zaman bir ütopyası vardır. Örneğin ergenlik
çağında bir delikanlı kız veya erkek karşı cinsten cinsellik isteyebilir. Onun için hayatın en mutlu anı
cinselliği istediği bir şekilde doya doya yaşayacağı bir zaman dilimidir. Tek bir amacı vardır: bedensel
haz. Bunun için kendi kompleksleri ile boğuşur, kur yapma teknikleri öğrenmeye çalışır, cinsellik
hakkında sürekli çevresinden bilgi toplar. Doğru veya yanlış, bu bilgiler ve çabalar sonucunda bu
bedensel hazza ulaşır. Bir ilişki başlar. Ve bir insan ütopyasına ulaştığı zaman, belki de her arzusu için
aynı olan bir kural işlemeye başlar: Tamamen tatmin olan bir arzu bir üst seviyeye olgunlaşır.
Hepimiz kendimizden biliriz. İlişki içinde olduğumuz eşimizle cinselliği yaşadıktan sonra artık sıra
bunun güvence altına alınmasına gelmiştir. Eşimizin başka birisi ile bunu yaşamasını istemeyiz.
İçgüdülerimizin bizi içine attığı bu ilişkiler dünyasında her zaman farklı kavramlarla karşılaşırız.
Bedensel hazzın tatmini bizi güven duygusunu aramaya yöneltir. Güven hissini yaşamaya yönelik
arzumuz tatmin olduysa ilişki içindeki eşler artık daha farklı bir kavramın onları kendisine doğru
çektiğini fark ederler: Sevgi. Bu sevgi, cinsel isteğin biraz daha üstünde bir arayıştır. Belki de bu
"gerçek sevgi" denilen kavramın kendisidir. Sevgiyi yakalayan kişilerin bir süre sonra artık başka bir
ihtiyacı olur: Saygı.
Eşler birbirlerinden saygı ihtiyacı içine girerler. Kariyerlerine, işlerine, davranışlarına, güçsüzlüklerine...
Eğer bu katman da sorunsuz geçilir ise artık bu ilişki içindeki bireyler kendilerini gerçekleştirme
yolunda önemli bir adım atmışlardır. Ve sıra artık bu ilişkiden alınanlar ile yeni bir şey yaratmaya
gelmiştir: Çocuk.
Kişinin kendini gerçekleştirme arzusu, Hümanist Psikolojinin babası Abraham Maslow' a göre insanın
en üst seviyedeki arzularındandır. Bunu da başaran insan artık tekrar topluma katkı arzusu içinde
hayatının sonuna kadar huzurlu ve mutlu olarak yaşar.
Peki Sorunlar Nereden Kaynaklanıyor?
Bu durumda, hepimiz kendimizi gerçekleştirmek ve topluma katkıda bulunmak için uğraşıp duruyorsak,
ve ilişki kurmaya ve sürdürmeye bu açıdan ihtiyacımız varsa neden bu kadar sorun yağıyoruz?
Bunun başlıca nedeni her insanın ulaşmaya çalıştığı ütopyaların birbirinden farklı seviyelerde
olmasıdır. Genel bir deyiş vardır: Tok, açın halinden anlamaz. Gerçekten de farklı ihtiyaçlar içinde
olan insanlar birbirlerini anlamakta zorluk çekerler. Farklı ihtiyaç seviyelerinde olan çiftlerin yaşadığı
sıkıntılara aşağıda bir örnek verilmiştir.
Çiftin erkeği Ali, işten eve geç gelmektedir. Para kazanmak için çok çalışmaktadır ve ihtiyacı içinde
olduğu "kendisini ve ailesini güvence altına alabilmek" ihtiyacı nedeni ile çok çalışmasını son derece
doğal olarak görmektedir. Eve geldiğinde ise derinde yaşadığı bu güvensizlik eşine konsantre olmasını
engellemekte, sürekli ertesi günkü işlerini düşünmektedir. Eşi Fatma ise kocasının derindeki bu
güvensizliğini anlayamamaktadır, çünkü ailesinin ihtiyacı olan temel şeyin "sevgi" olduğunu
düşünmektedir ve kocası bu ihtiyacına cevap vermemektedir. "Kişisel sevgi" ihtiyacının bilincinde
olmadığı için eşinin çok çalışmasından rahatsız olduğunu düşünür. Ve bu rahatsızlık nedeni ile de
eşinin evde olduğu saatlerde küçük olaylardan bile kavgalar çıkmaktadır. Ali ise temelde duyduğu
kendi "aşırı güvensizliğin" farkında olmadığı için karısının bu tutumuna anlam veremez ve ayrıca eşinin
"ekonomik konulardaki duyarsızlığı" onu daha da güvensiz hissetmesine neden olur. Karşılıklı
"anlayışsızlık" suçlamaları içinde sorun daha da büyümeye devam eder.
Ne Yapılmalı?
Çoğumuz, yukarıda bahsettiğimiz bu ihtiyaçların bilinçli olarak farkına varmadan yaşamımızı
sürdürürüz. Bir şeyler bizi yuva kurmaya, iş bulmaya, arkadaş edinmeye, yatırım yapmaya,
paylaşmaya, sevmeye iter. Bizi nelerin motive ettiğini anlamamız her zaman gerekli değildir. Normal
çalışan bir arabanın nasıl çalıştığını merak etmeden istediğimiz yere gitmemiz gibi, ilişkimiz yolunda
gidiyorsa neden iyi gittiğini anlamaya çalışmayız. İlişkimizi ve hayatımızı mutlulukla yaşamayı
sürdürürüz. Ancak işler karıştığı zaman bu bilgiler bize gerekli olur. Ruh sağlığı profesyonelleri olarak
bu bilgiler bize kişilere yardımcı olmamızı sağlar.
İlişkiler içindeki tüm sorunlar eşler arasındaki "iletişim bozukluklarından" kaynaklanır. Bu cümle iddialı
gibi görünmesine rağmen her eş terapisinde kendisini kanıtlayan bir teoridir. İletişim bozuklukları ise
başlıca iki türlüdür:
1. Yanlış Anlamalar
"Seni seviyorum – Senden Nefret ediyorum"
2. Kavgalar
"Senden nefret ediyorum – Senden Nefret ediyorum"
Yukarıda verdiğimiz Ali ile Fatma' nın örneğinde bu bozuklukların her ikisi de vardır. Öncelikle Ali
yaşadığı güvensizliği net olarak eşine anlatamamaktadır. Eşi ve kendisi için GÜVEN duygusunu
ararken eşine SEVGİSİZLİK mesajı verdiğinin farkından değildir. Fatma ise SEVGİ arayışını eşine
ekonomik konulara DUYARSIZLIK olarak iletmektedir. Bir taraf "güven" bir taraf "sevgi" gibi iki güzel
duyguyu ararken sonuçta her ikisi de kavga etmekte ve kötü duygular yaşamaktadır. Bu durum "iyi
Niyetle Alınan Kötü Sonuçlar" durumuna iyi bir örnektir.
Ali'nin "sevgiyi" yaşamaya bir itirazı yoktur. Ancak bunun için önce kendisini "güvende" hissetmesi
gerekmektedir. Avukattan önce son çare olarak geldikleri terapi sırasında bu durumu eşine ilk defa
anlatmış ve yıllar sonra eşi onu ilk defa anlama olanağına kavuşmuştur. Fatma' ya kendisini güvende
hissedebilmesi için onun yapması gerekenleri anlatmış, eşi de bunları kolaylıkla yapabileceğini
söylemiştir. Eşinin aşırı çalışmasını kendisine ilgisizlik olarak yorumlamayan Fatma ise, bu konuda
eşine destek olmaya başlamış ve hatta birkaç kez onu işyerinden alarak beraber yemeğe çıkmışlardır.
Eşinin kendi kaygısına ortak olması ile güvensizlik yaşantısı hafifleyen Ali eve geldiğinde içindeki
sevgiyi daha rahat gösterir olmuştur. Ve sonuçta her ikisi de istediklerine ulaşmıştır.
Her türlü ilişki sorunlarında dikkat edilmesi gereken durum, her ikisinin de haklı nedenleri olabileceğini
kabul etmektir. En az bizim kadar karşımızdaki kişinin de haklı olabileceğini kabul etmek bizi daha
olgun ve üretken sonuçlara götürür. Aileyi bir sistem olarak düşünürseniz, bu sitemin parçaları olan
bireylerin herhangi birisinin tek başına kaybetmesi ya da kazanması durumunda sonuç aile için bir
kayıptır. Çözüm ise bireylerin beraberce kazandığı ara çözümlerdedir.